HUD 1 / 4 |
بِسْمِ
اللهِ
الرَّحْمنِ
الرَّحِيمِِ الَر
كِتَابٌ
أُحْكِمَتْ
آيَاتُهُ
ثُمَّ فُصِّلَتْ
مِن لَّدُنْ
حَكِيمٍ
خَبِيرٍ {1} أَلاَّ
تَعْبُدُواْ
إِلاَّ
اللّهَ
إِنَّنِي
لَكُم
مِّنْهُ
نَذِيرٌ
وَبَشِيرٌ {2} وَأَنِ
اسْتَغْفِرُواْ رَبَّكُمْ
ثُمَّ
تُوبُواْ
إِلَيْهِ
يُمَتِّعْكُم
مَّتَاعاً
حَسَناً
إِلَى
أَجَلٍ مُّسَمًّى
وَيُؤْتِ كُلَّ
ذِي فَضْلٍ
فَضْلَهُ
وَإِن
تَوَلَّوْاْ
فَإِنِّيَ
أَخَافُ
عَلَيْكُمْ
عَذَابَ
يَوْمٍ كَبِيرٍ {3}
إِلَى
اللّهِ
مَرْجِعُكُمْ
وَهُوَ
عَلَى كُلِّ
شَيْءٍ
قَدِيرٌ {4} |
1. Elif,
lam, Ra. Bu, ayetleri sağlamlaştırılmış, sonra da Hakim. ve Habir olan Allah
tarafından geniş geniş açıklanmış bir kitaptır.
2.
"Allah'tan başkasına ibadet etmeyesiniz" diye. Şüphesiz ben size,
O'nun tarafından (gönderilmiş) bir uyarıcı ve bir müjde vericiyim.
3.
"Bir de Rabbinizden mağfiret dileyin. Sonra, O'na tevbe edin ki belli bir
süreye kadar sizi güzel bir şekilde faydalandırsın ve her fazilet sahibine
kendi lutfunu versin. Eğer yüzçevirirseniz, muhakkak ben sizin için büyük bir
günün azabından korkarım.
4.
"Dönüşünüz ancak Allah'adır. O, herşeye gücü yetendir."
Yüce Allah'ın:
"Elif, Lam, Ra" buyruğu ile ilgili açıklamalar daha önceden (Yunus,
1. ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.
"(Bu) ayetleri
sağlamlaştırılmış ... bir kitaptır" buyruğunda "ayetleri
sağlamlaştırılmış" anlamındaki ifade "bir kitab"ın sıfatı olarak
ref' mahallindedir.
"Ayetleri
sağlamlaştırılmış" buyruğunun anlamına dair yapılmış en güzel açıklama,
Katade'nin şu sözleridir: Yani, bütün ayetleri muhkem kılınmıştır. Bunlarda
herhangi bir tutarsızlık da yoktur, bir batıl da yoktur. Muhkem kılmak (ihkam)
sözde tutarsızlığa meydan bırakmamaktır. Bu da şu demektir: O'nun ayetleri
hiçbir çelişki ve tutarsızlığın söz konusu olmayacağı bir şekilde sapasağlam
bir surette dizilmiştir.
İbn Abbas da der ki:
Ayetlerinin muhkem kılınması, Tevrat ve İncil'den farklı olarak başka bir kitab
tarafından neshedilmeyişleri demektir. Bu açıklamaya göre buyruğun anlamı şöyle
olur: Bu Kitabın bir takım ayetleri nesh olmayan, kendisi nesh edici olmak
suretiyle muhkem kılınmış, sağlamlaştırılmıştır. Nitekim buna dair açıklamalar
daha önceden (Al-i İmran, 7. ayet, 2. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır. Arapça'da
cins ismi bazen tür hakkında da kullanılabilir. O bakımdan -yemeğinin bir
bölümü kastedilmek suretiyle: Ben Zeyd'in yemeğini yedim, denilir. el-Hasen ve
Ebu'l-Aliye de "ayetler! sağlamlaştırılmış (muhkem kılınmış)" emir ve
nehy ile sağlamlaştırılmış demektir, diye açıklamışlardır.
"Sonra da
Hakim" yani bütün işlerini sağlam yapan "ve Hablı" olmuş ve
olmamış herbir şeyden haberdar "olan Allah tarafından" nezdinden
"geniş geniş açıklanmış bir Kitabtır." Açıklamaları ise vaad, tehdit,
sevab ve ceza ile ilgilidir.
Katade der ki: Allah, bu
ayetleri batıla karşı muhkem kılıp sağlamlaştırmış, sonra da helal ve haram
hükümlerini bildirerek bunları geniş geniş açıklamıştır.
Mücahid der ki: Ayetleri
bütünüyle muhkem kılınıp sağlamlaştırıldıktan sonra herbir ayet tevhide,
nübuvvete, öldükten sonra dirilişe ve diğer hususlara dair gerek duyulan bütün
delilleri söz konusu ederek açıklanmıştır.
Şöyle de açıklanmıştır:
Ayetler önce Levh-i Mahfüz'da bir araya getirildikten sonra Hz. Peygamber'e
indirilmesi bölüm bölüm olmuştur. "Geniş geniş açıklanmış"
ifadesinin, üzerinde dikkatle düşünülsün diye kısım kısım indirilmiştir,
anlamında olduğu da söylenmiştir. İkrime; "Geniş geniş açıklanmış"
ifadesini şeddesiz olarak ve "ayetleri hak ile hüküm bildirmiş"
anlamında; (...) diye okumuştur.
"Allah'tan
başkasına ibadet etmeyesiniz diye" buyruğunda yer alan: (...) ın, el-Kisai
ve el-Ferra (...) demek olduğunu söylemişlerdir. Yani bu ayet-i kerimeler
sağlamlaştırılmış, sonra da Allah'tan başkasına ibadet etmeyesiniz emrini
bildirerek geniş geniş açıklanmıştır.
ez-Zeccac ise bunun;
(...) anlamında olduğunu söylemiştir, yani bu ayetler önce sağlamlaştırılmış
sonra da Allah'tan başkasına ibadet etmeyesiniz diye geniş geniş açıklanmıştır.
Denildiğine göre Yüce
Allah, Peygamber'ine insanlara Allah'tan başkasına ibadet etmeyiniz demesini
emretmiştir.
"Şüphesiz ben size,
O'nun tarafından" yani Allah tarafından "bir uyarıcı" yani
azabıyla korkutan ve kendisine isyan edenlere karşı satvetini hatırlatıp,
uyaran "bir nezir" im. "Ve" kendisine itaat edenlerden de
razı olacağını ve cennetine koyacağını müjdeleyen "bir müjde vericiyim
(beşir)."
Bir görüşe göre de bu
buyruk, başından sonuna kadar Yüce Allah'ın kullarına söylediği buyruğudur.
(Yani Peygamber'in söylemekle emrolunduğu buyruklar değildir.) Bu da şu
demektir: Allah'tan başkasına ibadet etmeyiniz. Ben bundan dolayı sizi uyarıp,
korkutan birisiyim. Yani Allah sizi kendisinden başkasına ibadet etmemenizi
bildirerek, korkutup uyarmaktadır. Bu da Yüce Allah'ın: "Allah size
kendisinden sakınmanızı emreder" (Al-i İmran, 30) buyruğunu andırmaktadır.
"Bir de Rabbinizden
mağfiret dileyin" buyruğu bir öncekine atfedilmiştir. "Sonra O'na
tevbe edin" yani itaat ve ibadet ile O'na dönün. el-Ferra der ki: Burada;
"Sonra" edatı "vav, ve" anlamındadır. Yani: "Ve O'na
tevbe edin" demektir. Çünkü Allah'tan mağfiret dilemek tevbenin bizatihi
kendisidir, tevbe mağfiret dilemekle aynı şeydir. Şöyle de açıklanmıştır:
Geçmiş günahlarınızdan ötürü, O'ndan mağfiret dileyin ve ne zaman olursa olsun
yeni yaptığınız günahlardan dolayı da O'na tevbe edin.
Salihlerden birisi şöyle
demiştir: Günahtan vazgeçmeksizin mağfiret dilemek, yalancıların tevbesidir. Bu
anlamdaki açıklamalar daha önce Al-i İmran Süresi'nde (135. ayet, 1. başlıkta)
yeteri kadar geçmiş bulunmaktadır. Yine el-Bakara Süresi'nde Yüce Allah'ın:
''Allah'ın ayetlerini alaya almayın" (el-Bakara, 231) buyruğunu açıklarken
(4. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır.
Şöyle de açıklanmıştır:
Önce mağfiret dilemenin söz konusu edilmesi, asıl maksadın mağfiret (günahların
bağışlanması) oluşundan dolayıdır. Tevbe ise mağfirete sebebtir, o bakımdan
mağfiret öncelikle istenmesi gereken bir husustur, fakat ona sebeb tevbe
olduğundan dolayı, sonra gerçekleşen bir şeydir. Buyruğun, küçük
günahlarınızdan ötürü O'ndan mağfiret isteyin, büyük günahlarınızdan da O'na
tevbe edin, anlamına gelmesi ihtimali de vardır.
" ... ki belli bir
süreye kadar sizi güzel bir şekilde faydalandırsın." İ şte mağfiret dilemenin
ve tevbenin meyvesi budur. Yani geniş rizık, rahat geçim gibi çeşitli
faydalarla sizleri yararlandırır, sizden önce helak ettiği kavimlere yaptığı
gibi azab ile kökten sizi imha etmez. Bir görüşe göre "sizi
faydalandırması" size uzun ömür vermesi anlamındadır. Çünkü bu
"faydalandırma''nın, yani "imta' '' ın asıl anlamı uzun süre vermek
demektir. Nitekim; "Allah seni uzun süreli faydalı kılsın" ifadesi de
buradan gelmektedir. Sehl b. Abdullah der ki: Güzel bir şekilde faydalanmak,
mahlukatı terkedip Hakk'a yönelmek demektir. Bunun mevcuda kani olup yetinmek
ve ele geçirilmeyene de üzülmeyi terketmek anlamında olduğu da söylenmiştir.
"Belli bir süreye
kadar" ifadesi ölüm, kıyamet ve cennete girmek ile de açıklanmıştır. Bu
görüşe göre güzel bir şekilde faydalanmak, kabir ve buna benzer kıyametin
dehşetli ve sıkıntılı halleri arasında yer alan, hoşa gitmeyen ve kendisinden
korkulan herbir husustan korunmak demektir. Birinci görüş ise daha kuvvetlidir,
çünkü Yüce Allah yine bu sürede şöyle buyurmaktadır: ''Ey kavmim! Rabbinizden
mağfiret dileyin. Sonra, O'na tevbe edin ki üzerinize gökten bol bol yağmur
göndersin, gücünüze güç katsın.'' (Hüd, 52) Bu ise ölüm ile sona eren bir
durumdur. İşte burada sözü edilen "belli bir süre" de budur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Mukatil der ki: Ancak
kavmi bu emre uymayı kabul etmedi. Bundan dolayı da Allah Resulü (s.a.v.)
onlara beddua etti. O bakımdan yedi yıl kıtlık belasına düçar oldular ve
sonunda yakılmış kemikleri, pislikleri, leşleri, köpekleri yemek zorunda
kaldılar.
" ... ve her
fazilet sahibine kendi lutfunu versin." Yani salih amellerden herbir amel
işleyen herkese amelinin karşılığını versin. Şöyle de açıklanmıştır:
İyilikleri, kötülüklerden daha üstün gelen herkese "lutfunu" yani
cenneti versin demektir, çünkü cennet Allah'ın lutfudur. Buna göre Yüce
Allah'ın:
"Kendi
lutfunu" buyruğundaki zamir Yüce Allah'a raci'dir. Mücahid de der ki:
Buradaki Allah'ın lutfundan kasıt, insanın Allah'tan ecrini bekleyerek, diliyle
söylediği sözü, el yahut ayağıyla işlediği bir ameli yahut ta malından nafile
olarak tasadduk ettiği şeydir. İşte bunlar Allah'ın lutfudur ve Allah, iman
eden kimseye bunu(n karşılığını) verir (mükafatlandırır.) Ancak kişi kafir ise
onun bu yaptıklarını kabul etmez.
"Eğer
yüzçevirirseniz muhakkak ben sizin için büyük bir günün azabından
korkarım." Büyük günden kasıt kıyamet günüdür. Bu gündeki dehşetler
dolayısıyla bugün büyük bir gündür. Büyük günün Bedir günü ve benzeri diğer
günler olduğu da söylenmiştir.
"Yüzçevirirseniz"
fiilinin mazi (di'li geçmiş) bir fiil olması da mümkündür. O takdirde; eğer
onlar yüzçevirirlerse sen de onlara, ben sizin için büyük bir günün azabından
korkarım de, demek olur.
İki "te"den
birisi hazfedilmiş muzari bir mı olması da mümkündür. O takdirde mana şöyle
olur: Onlara de ki: Eğer siz yüzçevirecek olursanız, muhakkak ben sizin için
büyük bir günün azabından korkarım. "Dönüşünüz ancak Allah'adır."
Yani ölümden sonra dönüşünüz yalnız O'na olacaktır. "O" mükafat ve
cezalandırmak türünden "herşeye gücü yetendir."
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN